herkese merhaba!
Uzun zamandır istediğim, geçen yıl niyetine girdiğim Ukrayna pripyat gezisi, tüm hazırlıklarım tamam olmasına rağmen kısmet olmamıştı. uzun zamandır kiev’de olan arkadaşım Cankat, bu yıl s.petersburg a yerleşince, kendisininde manevi desteği ile “neden olmasın!” diyerek hazırlıklara başladım..
tamamladığım harita (mavi gidiş, kımızı dönüş) 4700km
Scooterim aprilia scarabeo 200ie
16″ jantlara sahip, elektronik enjeksiyonlu, üstten çift egzantrikli, su soğutmalı 19hp gücünde bir italyan klasiği.
kimi motorcu rahatına çok düşkündür, istanbuldan edirneye gitse, isterki otomobilde gibi hiç yorulmuyum..oysa motosikletin otomobilden ayıran en güzel etkenlerden biriside spor yapıyor olmanızdır.
“bu motor seni yormadı mı?” “bu makina ile yol mu biter!” “oturuş pozisyonu sandalye gibi hiç bana göre değil” diyenleri çok duydum. oturuş pozisyonunun vespa gibi olması zaten kökeninin de vespa olması aslında bir artı. o nu uzun yolda belki ilk etapda maxiler kadar rahat göstermiyor ama dik oturduğunuz, ayaklarınızı ileri uzatıp tüm baskıyı ağırlığı omurganıza bırakmadığınız için daha sağlıklı ve diri tutan bir sürüş sergiliyor. ağırlığınızı ve denge kontrolünüzü ayaklarınıza daha iyi paylaştırıyorsunuz. tüm bunları yazmam scarabeo nun rahatsız olduğu anlamına gelmiyor tabi. bana göre oldukça ergonomik.
bakım
geziye çıkmadan önce 12bin km de yapılcak bakımımı mecburen 10bin. km de yaptırdım. a da z ye güzeş bir bakım oldu. tüm filtreler dahil ve ön teker göbek rulmanlarına kadar değiştirdim. bakımlar Kadıköy motor yetkili servisde yapıldı. her zaman ki gibi motul ürünleri kullandık.
rulmanlar değişiyor
şanzuman yağı değişiyor
*******************************************************************************
yanıma aldığım malzemeler, evraklar, cihazlar yedekler,
-hedefim gerçekten ciddi ve uzun bir yoldu, bu yol koşullarına göre herşeyi bi tamam hazırladım.
-yedek statik benzin bidonu, yedek yağ, yedek kayışdan eldiven yağmurluklarına, kafa fenerinden köpek kovucu cihaza, ilk yardım malzemelerine ıvır zıvır lazım olacak ama aşırı yer kaplamayacak, motosiklet dışında kalmayacak herşeyi yanıma aldım. ve rahat rahat sığdırdım. eğer böyle bir yolculukta textil yan çantanız varsa, mutlaka yağmurluğu yanınızda olsun.
-köpek kovucu dazzer cihazı alma sebebim köpek korkusu değildi, aksine köpeklerden korkmam fakat daha ön araştırmalarımda kafkas dağlarındaki çoban köpeklerinin saldırılarına uğrayan motorcuların ucuz yırttığını okumuştum. bu güzergahta bu cihaz sürekli boynumda asılı durdu, şükür hiç kullanmama gerek kalmadı.
-yedek yağı hiç kullanmadım çünkü s.petersburg rotasını tamamlayamayıp 6bin km aşmayınca gerek de kalmadı.
-yedek kayış ve kayışı takmak için aletler yanımda vardı (yedek buji ampuller v.s.)
-yazlık kışlık eldiven, özellikle yazlık eldiveni iyiki almışım. tiflis içinde gündüz 24 dereceyi bulan sıcakda ellerime terden kışlık eldiven girmedi.
-tabiki tüm yedek anahtarlar.. (en önemlisi)
-iki tip bot aldım. birisi motosiklet botum, diğeri yedek -24 derece kar botu.
-headlight tipi fener ve yedek piller çakmak bıçak seti kulak tıkacı..
-polar ve normal bufflar iki adet balaklava
-güneş ve normal vizor buğu camı
-yedek telefon şarj cihazları usb kablolar 12v usb çevirici
tripot ve fotoğraf makinası (her ne kadar çok kullanmasamda)
-lastik tamir seti el pompası v.s. … kaskıma ve topcase e yapıştıtmak için aldığım reflektörlerde kendimi gece güvende hissetmemi sağladı. her ne kadar reflektörlü yeleğim olsa da yağmurluk giyince kapanıyordu.
sabah evden ilk çıkış ve işte yüklendik (arkadaşım murat sağlam’ın ısrarla yanıma almam için verdiği minik termos matarası yerinde)
canım eşim beni uğurlarken.. evden çıkarken km hatıra kontrol..
istanbul tem o sabah çok sisliydi.
izmit kartepe berceste ilk molam oldu. biraz sıcak çorba iyi gelir diye düşünürken birden yanıma bir beyfendi geldi. motosiklet vespa muhabbeti derken ben çorbamı içmek için masaya oturdum ve sonrasında şarküteri bölümüne yöneldim. evet Salih bey şarküteri bölümü sorumlusu, sıcak kanlı tam bir istanbul beyefendisi, çocukluğu istanbulda geçmiş liseden sonra düzce izmit taraflarına gelmiş. nasihatleri ikramları kadar tatlıydı, ben çok sıcak kanlı görünsem de çok mesafeli bir insanımdır fakat salih abi benimle on dakikada öyle bir muhabbet etti ki.. yolda karşılaştığım bilimum insan çeşitleri içinde bana şaşırmayıp “ne işin var oralarda” demeyen nadir insanlardandı. ikramları ve iyi dilekleri için kendisine çok teşekkür ederim.
bir çok kişininde bana sorduğu üzre, “neden batıdan gitmedin? sorusuna; çünkü bir zamanlar hesaba almadığımız bulgaristan ve romanyanın AB üyeliğinden sonra kalkan popoları, transit vize için bizlerden istediği “annemizden emdiğimiz sütün faturası” politikası beni karadeniz yani kafkasya rotasına yöneltti. cevabıdır. bu rota yolu ortalama 3bin km uzatıyordu.
rusya ve gürcistan normal vizeyi bırak, aracınız için bile ekstradan herhangi bir belge (ruhsat hariç) istemiyor ! yani uluslar arası ehliyet, triptik belgeleri green sigorta gibi külfetlerden muafsınız..
tüm gezimi pasaport ruhsat ve ehliyetim ile yaptım.
rotam üzerinde gürcistan tiflise kadar konaklayacağım yerleri belirlemiştim ama rusya sınırından sonrasını tamamen şansa bıraktım. zorda kalırsam cankatın telefon desteğini rehber olarak kullanacaktım..
İzmit otoban dı Adapazarı güzergahıydı derken bir baktım Kaynaşlı’ya gelmişim. tünele girmeden Kaynaşlı gişelerden girer girmez trafik kontrole takıldım. (her zaman tünel yerine bolu dağı ve şehirinden geçmeyi ve eski yolu severim)
polis bey nereye gittiğimi sorunca laf uzamasın diye “ankara” dedim tabi klasik “yahu motorla gidilir mi” dedi “yav he he” diye geçiştirdim. evrak kontrol herşey tamam yola devam..
Bolu Gerede sınırlarından yani otobandan ayrılıp yönümü kastamonu ılgaz kenarlarından uzulca kuzeye doğru çevirdim.. artık samsun levhaları başlamıştı..
yolda bir kez radar maceram oldu; kastamonu ılgaz ilçesi yakınlarına istanbuldan beri 90km/H olan hızımı 110km/h çıkarttım. tabi biraz bu şekilde seyredince ılgaz ilçe sapağı yakınında sağda pusuya yatmış radarı farketmemle yavaşlamam bir oldu.. kesin ileride çevirme vardı. derken evet! çevirme tam ılgaz trafik bölgenin yani ılgaz köprülü sapağının karşısına yakın.. hızımı hiç kesmedim polisler beni geç farketti her ne kadar geç el kaldırsalar da ben bişey görmedim abi der gibi devam ettim.. ve 300m sonra ılgaz ilçesine saparak kendimi ılgazda bir fırının içinde buldum.. orada biraz oyalandıktan sonra ilçenin diğer çıkışı olan Candereden yoluma devam ettim.. mabat kısmetten çıkmayınca radara da girsen bişey olmuyormuş 🙂 neyse ki önde plakamız yok..
kurşunlu ılgaz arası kavaklı geçidi tarafları
tosya yakınları bir tesis.. kuru et ve ılgaz simiti, çay eşliğide harika!
kuru et: uzun yol için biçilmiş kaftan! akarı yok kokarı yok. ister çayla iç ister suyla. eskiden at sırtında uzun yol yapan savaşçılar, gezginler,kervanlar mutlaka azıklarında kuru et bulundururlarmış. tok tutması uzun ömürlü olması, elinizle yeseniz bile yağ içinde kalmamanız. az yer kaplaması. tabi biraz tuzlu ama bununda bir artısı uzun yolda böbreklerimiz için bol su içmemize sebebiyet veriyor. tuz vücutta suyu tuttuğu için sık wc molasınada durmuyorsunuz..
. yukarıda ki fotoda cama yansıyan otobüsün kaptanı ben yola devam etmek üzere motora binmeye uğraşırken yanıma geldi. içlerinden birine yanlışlıkla “rusya” deyince bir anda mevzu tellal gibi etrafa yayıldı herkes başıma toplandı. otobüsün kaptanı, yolcular bana deli gözüyle bakmaya başladı. her zaman ki cevabım olan “bisiklet” örneği ile onlarıda susturmuş oldum.
bilgisiz bazı insanlar haliyle nasıl bir ekipman, nasıl bir scooter ile yola çıktığımın farkında olmadıkları için onlara göre tüm mütevazı iki tekerler aynı ve uzun yol için gereksiz. bazı insan gruplarına göre belli yaşı aşmış adamlarla, devasa endurolar ile bu yollar yapılması gerekli “bu motor o yola gider mi” mantığı hep aynı muhabbet..
neyse devam edelim.. tosyadan sonra biraz yağış ciseleyince müsait bir benzinlikte kendi ve çantamın yağmurluklarını giydirdim
istanbul’dan hopa’ya kadar iki kez konakladım. ilk durağım samsun çarşamba öğretmen evi, ikinci kaldığım yer hopa öğretmen eviydi.
ÇARŞAMBA
çarşamba öğretmen evinin mütevazı odası. hava mis gibi..çarşaflar temiz..
çay ikram edildi..
kuru incir: kuru gıdanın bağırsaklarımızı esir almasını engelleyen enerji deposu uzun yol için tavsiyemdir.
ertesi sabah ayrılma vakti eşyalar yüklendi yola devam..
Samsun Çarşamba’dan sonra (vespa osman) osman gürsoy yu ziyaret planım vardı. Ordu’nun güzelliğine kapılıp, yemek, boztepe, teleferik macerası derken zaman geçti ve osman abiyi ziyaretimi dönüşe ertelemek zorunda kaldım. (kendisinin beni internetten takip edip, “neden gelmediniz” diye araması beni çok duygulandırdı) kendisine dönüşte mutlaka uğrayacağımı belirttim..
(dönüşte Orduya uğrayıp Osman Gürsoyu ziyaret ettim onu ayrı bir sayfada anlatacağım)
ordu tabelası olmazsa olmaz.
yükseklik korkumu yenmek için tek başıma bindiğim teleferik kabininde, sis dağılıp yüksekliği farkedince direk yere bağdaş kurup montu kafama çektim ve geri yukarı nasıl çıkacağımı düşünmeye başladım.(taksi ile çıkmayı da düşünmedim değil) teleferik tam ordu çarşı üzerinde durdu. korkum daha çok artmaya başladı. 15 dakika kadar bekledikten sonra ağır ağır inmeye devam etti, aşağı istasyona vardığımda görevlinin dediğine göre meğer ufak bir arıza olmuş sistem bilgisayar kontrolündeymiş. 30 dakika sonra tekrar yukarı çıkabileceğimi söylediler. makine yukarıda mecbur çıkacağız 🙂
bir kaç saatlik ordu gezisinden sonra transit hopaya geçtim ve gece 12 olmadan Hopa öğretmen evine yerleştim. sabahında sarp sınır kapısından gürcistana geçme planım aksamamıştı…
sabah camı açtığımda karşılaştığım hopa manzarası.
gürcistan için sarp sınır kapısına doğru yöneldim.. yönelmeden önce Hopa da bol konserve stoğu yaptım, paramın bir kısmınıda dolara çevirmek için bankaya uğradım. ülkeden çıkışım ve gürcistan tarafına geçişim çok kolay oldu. hiç kimse ne bir soru sordu neden çantalarıma baktı. gayet iyi karşılandım. gürcü den içeri girince hemen küçük bir çarşı sizi karşılıyor ve batuma ortalama 13km sonra giriş yapıyorsunuz
Sarp sınır kapısına doğru
hava 14 derece mis gibi. yağış yok.
sarp a yaklaştıkça bekleyen tırlar
evet sarp sınır kapısı türkiye tarafı, pef foto çekemedim bir an önce gürcistana geçme ve heyecan var. yüzüm biraz ekşi çıkmış 🙂
GÜRCİSTAN
evet işte diğer tarftayım! atmosfer bir anda değişti, gürcülerin tarafı daha şenlikli. sınır kapısı önünde ki çarşı, bekleyen otobüsler daha bir hareketlilik var.
fotoda boş bulup parkettiğim yer meğer otobüs durağıymış! hemen bir polis aracı gelip anonsla “motockle” diye uyarark kenara almamı işaret etti. (düzensizlik içinde ki düzen)
hemen batum yolunu tuttum batum içini transit geçerek tiflise doğru yola koyuldum..
nedense batumda çok fazla foto çekemedim. şehir gündüz çok sıcak ve çok kalabalıktı. hopada yaprak kımıldamıyorken batum biraz hindistan-rusya karışımı bir görüntü sergiliyordu. şehir içinde yollarda inanılmaz çukurlar var, çoğu zaman trafik berbat motorla geçecek yer bulamadım. ana yollara çıkmak için ara sokaklarda geçiliyor gibi bir izlenim var. batum içinde tiflis yolunu sorduğum yaşlı bir beyfendinin benimle ingilizce konuşması beni çok şaşırttı.
artık tiflis yolundayız. yol ortalama 400km ve bu yolu 7 saatte alabildim. normal araçların 8 saati geçtiği de oluyormuş. yollarda manzaralar harika! virajlar yeşil ile bütünleşmiş el değmemiş doğa. can sıkan tek şerit çift yönlü yol ve bozuk satıhlar yinede keyfimi kaçırmadı..
batum dan çıkıyor ve paramı GEL yani lariye çevirmem gerekiyordu yol kenarı bir ulusoy tabelası görünce durdum. içeride türkçe bilen bir gürcü ile muhabbet ettik kendisi change de yapıyormuş, 200tl karşılığı 160lari aldım. (çok iyi almışım çünkü sonrasında 158lari üzeri fiyat veren olmadı) muhabbet bahanesi ile para işini de halletmiş olduk..
kasaba içinde güzel bir parkda (yukarıdaki binanın karşısı) süt ve bisküvü molası verdim. etraf çok huzurlu, bu park aslında tam belediyenin önüymüş. düz yolda beni sollarken korna selamı veren 57 plaka bir mercedes ben parkta yemek yerken bu belediyenin önüne parketti, bana tekrar korna çaldı, yanına gittiğimde içindeki sinoplu abi poti de bir fabrika sahibiymiş. tanışıp sohbet ettik.
sola parketmiş 3 tır, tesadüf foto çekmek için durmuştum, sonra bana uzaktan el salladılar beni yabancı zannetmişler yanlarına gidip selamun aleyküm diyince şaşırdılar.
yollar çok çetin ama bir okadar zevkli devam ediyor..
rikoti tüneli 992m çok görkemli bir girişi var.
bu tüneller olmadan dağları dolanmayı düşünmek bile istemiyorum
tiflise ortalama 70km kala otobana girince sanki o yorucu yoldan sonra tereyağı üzerinde gidiyormuş etkisi oldu. hava basıncının artması otobanın çok hafif eğimli olması çeyrek gaz ile 100km/h hızı rahatlıkla korumaya yetiyordu
birde ne göreyim! bu çölün ortasında sanki bir vaha gibi harika bir tesis. azeri SOCAR firmasının, türkiyede bile böylesi yok dedirtecek bir petrol istasyon tesisi. gürcistanda tüm benzinliklerde wifi free. hemen 30 dakikalık bir mola ile kendime geldim. içerisi çok lükstü.
hava hep ılıktı ve istanbuldan tiflise kadar (kafkas dağları hariç) iklim pek değişmedi, tahmin ettiğim gibi nisan olmasına rağmen hava tam bir mayıs bahar havasıda seyretti. akşamın ilerleyen saatlerinde tiflise girdiğimde yağmur yağıyordu navigasyondan kalacağım hostelin adresine baktım ve hostelimi kolaylıkla buldum.
tiflis freedom square
gürcistandan kısaca bahsetmem gerekirse umduğumdan daha güvenli ve kültürlü geldi. çok ücra ve salaş kasabalarda bile, çok lüx denilebilecek minik polis karakolları güven verdi. ummadık yerlerde devriye gezen son model tek tip skoda octavia polis araçları da aynı hissi yaratıyordu. tiflis batumdan sonra benden şok etkisi yarattı. belkide haritalara bakmaktan daha önce hiç fotolarına bakmamış olmam şehrin gece bir avrupa kenti görünümünde olması, çok büyük olması, kısaca tiflisi gerçekten çok beğenmiştim. polislerin bırakın sizi gereksiz yere durdurup rüşvet istemesi veya evrak sormasını, gözünüzün içine bile bakmamaları beni çok şaşırttı. gürcistanda gittiğim otelde, şehirde, benzinlikte adres sorduğumda genelde insanlar az da olsa yeteri kadar ingilizce biliyorlardı.
yandex çok iyi bir navi olmasına rağmen bir rus yazılımı olduğu için tahminen gürcistan ile olan kötü ilişkilerinden dolayı gürcistan içinde detaylı harita desteği vermiyor. onun için gürcistan içinde google maps navigasyonunu kullandım.
s. gerorge hostel çok mütevazı ve nezih bir hostel internet vasıtası ile keşfettim freedoom square nin hemen arka sokağında
oda arkadaşlarım ukraynalı çiftler çok saygılı ve hoş insanlardı geldiğimde hepsi dışarıda eğlencedelermiş. tiflis ukrayanaya tıpkı bizlere olduğu gibi vize muahafiyetli ve çok ukraynalı turist var. ruslara karşı birliktelikte olduklarını sürekli ifade ediyorlar.
scarabeo m emin ellerde sayılır..
otelin olduğu binanın kitabesi
bu fotoyu çekerken kafam çok güzeldi, dışarıda sigara içiyordum ve birden yan binada bu levhayı gördüm, sizlerle paylaşmak için çektim.
odanın penceresi arkada bir evin bahçesine bakıyor, çocukların kendi aralarındaki oyunlar sanki bir film sahnesi gibiydi..
sabah kahvaltım
süt içtiğimi gören ukraynalı arkadaşlar bana gülüyorlardı. sabahları soda benzeri gazlı bir su içiyorlar. kahvaltı kültürleri malesef yok.
gürcülerin haçapuri dedikleri börekçi dükkanı. içim dışım haçapuri oldu desem yeridir.. 🙂 otelin sokağında.
gündüz tiflis
ertesi gün kazbeği sınır kapısı için hostelden ayrıldım günlük güneşlik neredeyse haziran havası denilecek bir havada kendimi kafkas dağlarına vurdum.
160km lik meşhur zorlu yol max 60km/hız ile ortalama 5 saatte güvenle aştım. zirveye ulaştığımda göstergem -8 dereceyi gösteriyordu. sıkı ve kararlı kıyafetlerim sayesinden hiç üşümedim.
askeri zırhlı taşıyıcı hurdasını görünce hemen durdum.
evet rakım yükseldi yağmur başladı ben ve çantalarım yağmurluklarımızı yine giydik. 3 saat içinde 20 derecelik bir düşüş ama hiç üşümüyorum şükür.
burası kafkas dağlarının doruklarında bir heyelan geçidi tünelin tavanında dağın etekleri var. video da burası ile ilgili ufak bir ropörtaj yaptım 🙂
burası tam zirve noktası ortalama 5000 bin metre. -8 derece. ne iniş ne çıkışta hararet göstergem yerinden bile oynamadı.
burası gergeti ve sınır kapısından önce son yerleşim
dağları köyleri kasabalar derken sonunda sınır kapısına geldim.
yanımda gürcü parası ve dolar vardı, rus parası almak sınırdan önceki (gergeti) son köydeki bankaya uğramaya üşendim.
gürcistan çıkışı sınır kapısında hemen hemen hiç kuyruk yoktu, bu beni çok sevindirdi. gürcistandan çıkmam tıpkı girmem kadar kolay olacağa benziyordu ve öyle de oldu. hiç kimse hiçbir eşyamı kontrol etmeden gerekli belgelerimi mühürleyerek bana güle güle dedi..
evet nerede kalmıştık. (bu bölümü biraz detaylı anlatacağım)
gürcistan sınır kapısından ayrılık derin vadiler içinden geçen ortalama 4 km lik virajlı yoldan sonra yavaş yavaş tır kuyruğu belirmeye başladı. ortalama 1km lik tır kuyruğundan sonra, tırların solunda başlayan sivil araç kuyruğunu takmadan tın tın kapıya doğru ilerledim. araçlarının içinden inmiş bekleyen ve arkadamdan söylenen insanları duyabiliyordum. kendimden emin “motosiklet sıra beklemez” etik mantığı ile en soldan yavaş yavaş gidiyordum. derken ileride dikilmiş yarma gibi orta yaş üstü bir polis rusca bişeyler söylenerek beni durdurdu. (dakika 1 gol 1) hemen pasaportumu uzattım “ooo turko” dedi ve pasaportu geri vererek diğerini işaret etti,ben pişkinlikle ruhsatı uzattım aldı cebine koydu. ve motorumu parkedip yanına gelmemi işlaret etti (günaydın bir gram ingilizce bilmiyorlar) o sırada polisin yanında duran türk tırcılar hemen yanıma gelip sorulara başladılar ama onlar halen oraya nasıl geldiğimin şokundalardı.. neyse derken bir lada polis aracı geldi. içinde gençten bir polis araca binmemi işaret etti. bende gayet pişkin bir biçimde bindim. az ileride park edip evraklarını çıkarttı (tabi yine bir kelime ingilizce yok) ve bana çizerek neden sıraya girmediğimi ve yanlış geldiğimi, ceza yazacağını söylemeye çalıştı. ben motosikletin dünyada hiç bir yerde sıra beklelemediğini, yağmur yağsa otomobil gibi içine sığınamayacağımı, telefonuma indirdiğim tr rusca sözlük ile birşeyler okutmaya anlatmaya çalıştım ama nafile. cankatın yazdığı ve e-mail gelen kutusunda olan rusca referans yazısını, dağ başında hücresel veri bağlantısı olmadığı için polise okutamadım. polisin benden istediği 100$ rüşvet, benim vermemek için diretmemdi derken, artık polisde bende pes etmiştik ve artık cezam neyse yazmasını söyledim (cankat öyle demişti) oda benim kararlı olduğumu görüp latince ehliyetimi pasaportumu okumaya çalışıp üç kuruş ruble ceza yazacağına ruhsatımı vererek gitmemi tercih etti.
motorun yanına geri döndüğümde olayı ileriden izleyen türk tırcılar “ne oldu topraam” diye sordular, bende olanı biteni anlatınca rizeli olan tırcı abi “gardaş buradan öncesi avrupaydı buradan sonrası muz cumhuriyeti kendine dikkat et” diyerek tavisyeler ile muhabbetimiz başladı. fotoğraf çekindiğim çarşambalı tırcı ahmet abi sağolsun karnım açmı tokmu diye ısrarla sordu. roaming in kazığından kurtulmak için yanıma aldığım yedek telefon için kontörlü rus simkartı verdi bende ona barbunya plaki derken zaten onlarada artık sıra gelmişti ve insafa gelen polisler beni en öne aldılar. şaka bir yana bizim tırcı abiler dün akşamdan beri sıra bekliyoruz dediklerimde kanım donmuştu..
ilk giriş kapısında gençten bir rus görevli bir kağıt verdi ve kenardan ilerideki kapıya gitmemi söyledi. plakamı gören sıcak kanlı azeriler hemen yanıma gelip kalem ve tercüme konusunda yardımcı oldular ve orada ilk küçük formu doldurdum. bu arada 1 saat önce yağmurlu ve 0 derecelere yakın havadan 15 derecelik ılık bir havada bu işlemleri motoru elimde itekleyerek yağmurluklarla yapınca sauna modunada girmiş oldum. gezi sırasında beni gören azeriler çok sıcak muhabbetler oldu gerçekten bizleri çok seviyor ve hep dua ediyorlar.ruslar,gürcüler,ermeniler,rumlar bu kapıyı sık kullanıyorlar. zaten bu kapı rus gürcü savaşından sonra ermenistanın baskısı ile açılmış.
neyse.. ikinci kapıda beni gören ve şaşıran rus görevli motorun sadece arka topcase çantasını açmamı söyledi (hiç bir sınırda yan çantalarıma bakılmadı eğer bakılsaydı çantaların yağmurluklarını çıkartmak büyük bir eziyete dönebilirdi.)
topcase kapağını açar açmaz “tamam tamam kapat diye işaret etti.”
birisi elime iki a4 sayfası formu tutuşturdu tabi bu forumda kril alfabesi ve bir kelime latince yok! bir azeri arkadaş ofis içindeki bayana gitmemi onun yardımcı olacağını söyledi.
ofis girdim! içi inanılmaz kötü kokuyordu çünkü yolcu kontrol geçisi xray bölümü oradaydı ve bu xray cihazının başında duran elli yaşlarına gelmiş apoletlerinde üç yıldız olan, irice bir ablanın yanına usulca yanaştım. kendisinden bir türk memuresi tepkisi alacağımı düşünürken elimdeki kağıtları alıp hemen “family card” dedi, bende önüne tüm belgelerimi döktüm. motorumun bilgilerini ve benim bilgilerimi doktor yazısı ile yazıp verdi. rusca teşekkür ettim! şaşkın bir gülümseme ile beni uğurladı.
sonra o belgeler son kapıdaki bir amcanın ofisinde bilgisayara kaydedilip bilgisayardan çıkan barkod yapıştırılıp yani rusyadan geri çıkışım için önemli esas belge bana teslim edilip “davay davay” denildi.
çarşambalı tırcı ahmet abi.
rusya için ilk giriş kapısı
ve artık rusyadaydım.. hava yavaş yavaş kararmaya başladı ve vladikavkas a 20km kalmıştı. kalacak yer bilgisi ve hiç rus parası olmadan rusyaya girmiştim.
vladikavkas şehir merkezinde durup biraz düşünürken sonra bana salça olan “frend frend” diye konuşan rusa pek pas vermedim.. nedense rusyada pek fazla foto çekemedim bazen üşenip durup sadece cep telefonumla fotolar aldım.
vladikavkas
viladikavkas dan yavaş yavaş çıkıyordum yollar gürcistana göre daha iyi. ama levhalar! hepsi kril alfabesi göz ezberi ve yandex ile yanlış yola sapmadan gece nalçik e girdim şehir merkezindeki “otel russia” yazan otele kendimi attım. yaşlıca bir güvenlik ve respsiyondaki yaşlıca bayan beni karşıladı..
“do you speak ing.?” evet şaka gibi resepsiyonda ki kadın da hiç ingilizce bilmiyordu.. rusca sözlük yardımı ile telefon ekranında okutarak oda varmı diye okuttum. evet dedi ve 70$ ödeyip 1 gece için oda tuttum. scooterim otelin arkasındaki otoparka yerleştirildi. onca eşyayı indirip bindirmek ve her seferinde motorun bunları nasıl taşıdığını düşünmek daha çok yoruyordu. güvenlik asansöre kadar yardım etti. ve bahşiş almayı reddetti. odama yerleştim ve dolapta bir gram su bile yok. saat gece yarısını geçti dışarı çıkıp açık market aramaya başladım. ülke büyük olduğu için şehirler de oldukça yayılmış kocaman binalar ve caddeler var. enteresan olan, sürekli drag yaparcasına caddelerde yardıran lüx araçlar ve apaçi ladaları sessiz şehiri inletiyordu. derken açık bir market gördüm. içeride yok yok! kapıda bizim apaçi gençlere benzeye iki bebe duruyor. beni sakallı ve değişik tipli görünce bir irkildiler muhabbetlerini kesip beni kesmeye başladılar. bende öz güven cüneyt arkın modunda markete girdim. cebimde dolar karşılığı verdiğim otel parasının ruble üstü var. 10$ yaklaşık 350ruble ediyor.bu arada markette yok yok! bu kadar içki meze, et ve şarküteri çeşidi migrosta bile yok! market içinde dolanırken beni sürekli takip eden gizli sivil güvenlik elemanı hiç peşimden ayrılmadı. bende biraz bira ve çerez aldıktan sonra odama geri döndüm.dönüş yolunda benim ters yönüme giden bir apaçi lada samarası beni farkedip geri geri geldi, hizama geldiklerinde iki züppe elleri ile işaret ederek kahkahalarla sebebsizce bana gülüyorlardı. neye güldüklerini hiç anlamadım ve hiç oralı olmadan otele doğru ilerledim, tv açtım hangi kanalı açsam putin konuşuyor iyice sıkıldım yorgunum ama uykumda derken laptop umu açıp karıştırıken uyumuşum…
nalchik
hotel russia
öğlen nalchik çarşı canlanmış
GERİ DÖNÜŞ KARARI
içime bir ağırlık çöktü rusya beni hiç sarmamıştı. daha önümde 3bin km lik bir S.petersburg güzergahı gözüme dağ gibi büyüdü. dönüş yolunda 2 kez daha polis durdurması ve beni sürekli takip eden bir araç, nalçikden rostova geçme isteğimi baltaladı. ve tekrar vladikavkas a doğru dönüşe geçtim. bölge osetya yani rusyaya bağlı özerk bir bölge, biraz kozmopolit bir yapıda. yol güzegahımda ukrayna sınırında askeri yığınak olduğu bilgisini haberlerde zaten duyuyordum ama bu beni yıldırmamıştı. fakat rusyaya girince işler değişti. rus polisinin beni sürekli perdelemesi gereksiz bekletmesi saçma sapan kontrol noktaları ile beni şişirmeyi başarmışlardı. ikinci plan olan ukrayana donestk rotasını kafamda bitirmişlerdi. gidecek arkadaşlar için tavsiyem eğer rusyada rusca bilmiyorsanız bir hiçsiniz.. tamamiyle standartları farklı bir ülke. 1lt ice tea 100ruble, 50cl bira 20ruble gibi garip orantılar var. paraları çok değersiz ama hayat da ucuz denemez. temel ihtiyaçlar genelde bize göre ucuz
aksiyon kameram yoktu, iyisine bütçemi ayırmadım kötüsünüde almak istemedim.
elimde olan sony geniş açı lensi bir şekilde iphone için adapte ettim
ben kazbek tepesi ve deryal geçidinin yüksekliğini yanlış biliyormuşum tam 5026m miş.
rusya lada cenneti! her yer modifeli ve döküntü rus arabaları ile dolu bazende çok lüx araçlar.
gürcistan trafiğine girdiğinizde sizi farklı bir trafik anlayışı bekliyor bu rusyada daha da sertleşiyor ama istanbul gibi bir şehirde motosiklet kullanan bir adam için hepsi leblebi gibi geliyor. gürcüler çok iyi şoförler yollarının virajlı ve tek şerit olması şoförlük yeteneklerini çok geliştirmiş, araçları ne kadar eski olursa olsun kesinlikle arkanızdan gitmiyorlar mutlaka sizi solluyorlar. istanbulda beni geçen bir lada görmedim gürcistan ve rusyada arkamda kalan bir lada da görmedim. işin garip yanı ne kadar tehlikeli sürerlerse sürsünler sizi tehlikeye atmıyorlar. gürcistan ve rusya içinde toplasan toplasan iki kez makas yemişimdir. yani beni tehlikeye atan pek kimse olmadı. özellikle rusya şehir merkezlerinde ki büyük ve ışıksız kavşaklarda sanki ışık varmışcasına sıra ile yol verme kırmızı yanmadığı halde geçmemi bekleyen araçlar ve asla burun çıkartmayan sürücüler çok ilginçti.
.
gasprom petrol istasyonunda yemeğimi paylaştığım küçük dostum.
benzin konusuna gelirsek
gidiş ve dönüşte rusya içinde aynı hep benzinliği kullandım. yedek bidonum sürekli doluydu. rusların meşhur gasprom şirketinin bir istasyonu benim için iki kez durak oldu. lpg pompacısı hariç diğerleri bayan pompacılardı. dikkatimi çeken şeylerden biride benzilik marketlerinin büfe gibi oluşuydu. ödeme usulü cam arkasında ki bayanın çekmeceli sistem ile para alışverişi yapması ile oluyordu.yani bizdeki gibi market stili hiç görmedim. kredi kartımı deneme amaçli bir kez benzin almak için kullandım sorunsuzca alışeriş oldu.
rusyada benzinin litresi ortalama 30 ruble.1$ civarı. 80-90-92-95-98 oktan benzin seçenekleriniz. ben her zaman ki gibi 95 oktan aldım. ne gürcistanda ne de rusyada yakıt ile ilgili bir sorun yaşamadım.
gürcistanda benzinin litresi ortalama 20-25 lari yani 2.5tl civarı. gürcistanda ve rusyada haliyle shell ve bp gibi alışık olduğumuz amerikan ve avrupa petrol markaları yok. en iyi istasyonlar socar yani azeri şirketine ait. wessol de ve lukoil de çok kaliteli istasyonlar gördüm.
vladikavkas dan sınır kapısına geri dönüş yolu
kazma kürek kazılmış bir tünel
o akşam tekrar tiflis s. georgia hostele döndüm. yani nalchik den tiflise kadar bir sürüş yapmış oldum. hostelde 1 gece kaldıktan sonra tekrar dönüş için batum yolunu tuttum. tiflis otobanda kmlerce kuyruk vardı. 50. km sinde karşılıklı kazalar oluşmuş ama can kaybı yoktu aşağında fotoları araçlardan sıyrılmak için yol ararken çekmiştim. sıcaklık ise inanılmaz yükselmişti.
akşam saat 21:00 civarı sarp sınır kapısında oldum. çıkışım ve ülkeme girişim çok kolay oldu. cebimde kalan 30lariyi çıkmadan önce sınır çarşısında türk lirasına çevirdim.
hopaya girişten sonrahiç durmadan trabzon of ilçesine kadar geldim. en uygun ve yol üzerinde öğretmen evi of da vardı. gece 23:00 civarı oraya yerleştim.
sabah kalktığımda öğretmen evi penceresinden.
ardından akçabat da köfte molası..
*******************************************************************************
tekrar ordu ve osman gürsoy (vespa osman)
hiç durmadan kendimi ordu ya yani osman abi ile olan randevuma attım. öğlenden sonra tekrar orduya gelmiştim. osman abinin tarif ettiği gibi boztepe yolundaki evini bulmam zor olmadı.
osman gürsoy ile ilgili sayfa..
******************************************************************************
osman abi ile vedalaştıkdan sonra hava kararmadan fatsa akkuş yolunu tuttum. akkuş yoluna girdiğimde saat tam 20:00 olmuştu. malesef yol batum tiflis yolundan daha beterdi. bu yolu aşmak, tokat niksara varmak için yine koca bir dağı geçmek gerekiyordu. fatsada akşam hava 16 derece civarıyken akkuşa vardığımda 2 dereceyi gösteriyordu. neyse ki akkuştan sonra niksara iniş yolu biraz daha düzgündü. tokata geldiğimde hava baya ılımıştı.
akkuşda aldığım benzin ile hiç mola vermeden kayseri gemerek yakınlarına kadar geldim. hava çok sertdi 3 derece civarıydı -8 derece üşmeyen ellerim 2 derecelik kuru ayazda artık üşümeye başlamıştı. hiç 2. balaklavayı giymemiştim ama tokattan sonra giymek zorunda kaldım.. hem çişim gelmişti hemde yakıtım bitmek üzereydi. (yedeğim niye boşsa artık) sivas gemerek’e 16km kala no name bir petrolde benzin sormak için durdum. aşağıdaki fotoda en arkada olan arkadaş yanıma gelip “abi sadece mazot var” dedi bende şansıma küsüp, beni anca şehir içine atacak benzinimle oradan çıkarken arkadaş tekrar “abi üşüdüysen gel çay içelim dinlen dedi” bende bu teklife hayır diyemedim. saat gece yarısı 3:00 civarı. arkadaşlar urfa birecik lilermiş usta ve kalfa olarak bu petrolü işleten sıcak kanlı misafir perver arkadaşlarmış. fotoğrafda arkamda duran seyda kardeşim de meğer motorcuymuş ve kalfasına beni içeri davet etmesini o söylemiş. kendisi marmarisde çok zaman geçirmiş, motosiklet kültürüne hakim ve bilinçli bir arkadaş. bir önyargımıda öylelikle orada bırakmış, tanımış tanışmış olarak güzel bir yarenlik yapmış oldum. çay muhabbet di derken nerden baksan 1 saatden fazla oyalanmışım. kendileri ile bir hatıra fotoğrafı çektirip 8km ötede olduğunu öğrendiğim petrolden benzin almak ve yoluma devam etmek için ayrıldım
sabah gün ağarırken nihayet memleketim olan BOR a gelmiştim. babamların evi hemen arkamda duruyor.. 🙂
borda bir kaç gün vakit geçirdim. babannem, annem, kardeşim, babamı gördüm, arkadaşlarımı ziyaret ettim, çocukları sevdim. günler hemen geçti. bir kaç fotoğraf çekme ve fırsatı oldu
annem ve babam 🙂
Bor kayabaşı: benim çocukluğumda kayalıklarla ve karaağaçlarla kaplı yeşil bir aladı. sonra sebebini bilmediğimiz bir nedenden karaağaçlar tektek kurudu ve sadece kayalar kaldı. geçtiğimiz bir kaç yıl içinde belediye kayabaşını bu haline getirmiş.
kemerhisar’da bulunan tarihi “tyana” su kemerlerinin yenisi yapılıp 2000bin yıl önce olduğu gibi canladırmışlar.
bu gördüğünüz bina, eskiden içindeki orkestrada gitar çaldığım, güzel günlerimin geçtiği bir gazinoydu. uzun zamandır müftülük olarak hizmet veriyor. 😀
buraya çok yakın olan eski mahalleme gitmesem olmazdı. her ne kadar eski evimiz yıkılmış olsa da, oralara ve çocukluk anılarıma gitmek için her geldiğimde ziyaret ederim.
esasen karabiber çıkmazı olan bu sokak 2. sokak olarak değişmiş
burası tam yıkılan evimizin olduğu yer. karabiber çıkmazı no:56 yaşımdan 14 yaşıma kadar oynadığım sokak.
uzun yıllardır öylece duran komşu kapısı
o beton direğin yerinde demir merdiven elektirik direği vardı ve biz her mayıs haziran arası o demir direğe tırmanıp, o ağaçdan dünyanın en lezzetli napolyon kirazlarını yerdik.
o duvarın arkasındaki dut ağacı benim gizli meskenimdi. şimdi kurumuş..
çocukken geldiğimiz mahallemizin kayabaşı cami si.
işte meşhur okçu suyunu doldurduğum çeşme. hala akıyor şeker gibi.
ömer ustanın efsane honda c70 cub motoru
istanbula dönüş zamanı gelmişti artık, kendi evime eşime kavuşmak için can atıyordum.
öğlen 13:00 gibi bordan ayrıldım. akşam 21:00 de istanbula giriş yaptım. bu kondisyonla 800km yol bana leblebi gibi gelmişti 🙂
13 gün sonra gidiş yolunda samsuna saptığım gerede kavşağı
gezi ile ilgili notlar..
çeçenler..
iki kez durduğum aynı benzinlikte yemek yerken birde birisi “selamun aleyküm” diyerek yanıma gelip boynuma sarıldı. aleyküm selam demeden “çeçen” olduğunu anlatmaya çalışıyordu. meğer plakamı görüp arkadamdan benzinliğe o da girmiş. beni misafir etmek istedi tabi ben önce zarf olabileceğini düşünerek ruslara çok benzeyen bu çeçen arkadaş ile fotoğraf bile çektirmedim. ama gayet içten bir insandı. reddederek kendisini uğurladım.
yemek konusuna gelirsek.
hopa da yanıma aldığım ton balıkları ve barbunya plakiler sayesinde rusyada pek bişey yemedim. gürcistanda meşhur yiyecek olan haçapuri böreğinden çok yedim. her yerde bu börekçilerden var, bildiğini peynirli hamur puf böreği, pek cahip birşey değil ama sabahları ice tea ile iyi gidiyordu.. gürcistanda her yer küçük büyük baş hayvanla dolu çünkü her yer ot dolu yani yayla mera. tabi haliyle et de bol ama bana pek kısmet olmadı.
scarabeo rapor
gezi boyunca hiç bir teknik sorun yaşamadım sadece biraz aynam gevşedi. scooterimin performansı bana fazlası ile yetti. dik oturuş pozisyonu belime daha az baskı yaptığı için beni daha az incitti.
baştaki önce kendime sonra scarabeo ya güvenerek yola çıktım. beni hiç utandırmadı.
4500km sonra yağ çubuğuna baktığımda yağ sanki olduğu temizlikte duruyordu
stok lastiklerim olan michelin city gripler her koşulda bir kez daha kendini ispatlamış oldu. kuru ve ıslak virajlarda kenar noktasına kadar tutuş sağladı.